“Zekât ve namaz, İslâm’ın en başta gelen iki rüknüdür. Namaz, bedenî ibadetleri, zekât ise malî ibadetleri temsil eder. Kur’ân’da birçok âyet-i kerimede zekât ve namaz birlikte zikredilir. Kur’ân’ın namazdan sonra en fazla üzerinde durduğu ibadet, zekâttır. Cenâb-ı Hak, Yüce Kitabı’nda zekât vermeyi mü’min olmanın çok önemli bir şiarı olarak ortaya koyar ve bu mükellefiyeti yerine getirenleri uhrevî nimetlerle müjdeler. Zekât vermeyenleri ise şiddetle ikaz eder ve ahirette onları bekleyen büyük azaba dikkat çeker.
Niçin?
Allah, insan nefsini mala karşı olabildiğince düşkün yaratmıştır. Ama aynı zamanda ona, çok sevdiği mallarının bir kısmını fakirlere vermesini emretmiştir. İşte nefsini dinlemeyip bu emri yerine getirenlerdir ki Allah’a sadakat ve bağlılıklarını ortaya koymuş ve kulluk vazifelerini eda etmiş olacaklardır. Zekât, kulluk imtihanını başarıyla geçip Allah’ın hoşnutluğunu kazanabilmek, uhrevî nimetlere nail olabilmek için çok önemli bir vesiledir.”