Bu risale baştan sona kadar Risale-i Nur’un makbul-ü İlâhi ve Rıza-i Peygamberî (a.s.m.) dairesinde olduğunu bine yakın delillerle gösteriyor, isbat ediyor. Elbette böyle taklidi kırılmış ve teslimi bozulmuş bir asırda, insan manevî takviyeye, şevke çok muhtaçtır.
İşte Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî bu Kur’an hizmetinde bulunanlara tam bir teşvik kamçısıdır. Müellif, bir ifade-i meramında şöyle diyor:
“Mâlum olsun ki: Ben Risale-i Nur’un kıymetini ve ehemmiyetini beyan etmekle, Kur’anın hakikatlarını ve imanın rükünlerini ilân etmek ve za’f-ı imana düşenleri onlara dâvet etmek ve onların kuvvetlerini ve hakkaniyetlerini göstermek istiyorum. Yoksa hâşa kendimi ve hiçbir cihetle beğenmediğim nefs-i emmaremi beğendirmek ve medhetmek değildir. Hem Risale-i Nur, zâhiren benim eserim olmak haysiyetiyle senâ etmiyorum. Belki yalnız Kur’an’ın bir tefsiri ve Kur’andan mülhem bir tercüman-ı hakikîsi ve imanın hüccetleri ve dellâlı olmak haysiyetiyle meziyetlerini beyan ediyorum…”
Otuzüç âyetin ve Hz. Ali’nin ve Gavs-ı Azam’ın Risale-i Nur’a işaretlerini beyan eden Birinci Şua, Sekizinci Şua ve Sekinci Lem’a Risaleleriyle; bu meyanda yazılmış bazı lâhika mektublarından müteşekkil bir kitaptır.